Başlangıçta İngilizce olarak yazılmıştır, OpenAI tarafından çevrilmiştir.
Sevgili Arkadaşım,
Garip değil mi? Bu yüksek hızlı dünyada, artık bağlantı kurmak bir mesajın bir anda gidip gelmesi kadar hızlı ve neredeyse her dakika bildirimlerle dolup taşıyor. Bu, şimşek hızında gerçekleşen çılgın bir iletişim fırtınası, ama nedense ben kendimi tamamen farklı bir şeye çekilmiş buldum. Daha yavaş bir şeye. Daha kasıtlı bir şeye. İşte o zaman Slowly ile tanıştım.
İlk başta ne beklemem gerektiğini bilmiyordum. Düşündüm ki, günlerce birine ulaşması süren bir mektup yazmaktan nasıl keyif alabilirim ki? Ama bu fikirde davetkâr bir şey vardı. Sanki başka bir dünyaya adım atmak gibiydi—insanların hâlâ yazmak, düşünmek, paylaşmak için zaman ayırdığı, hızlı bir mesajdan çok daha anlamlı bir şekilde bağ kurduğu bir dünya.
İlk mektubumu yazarak başladım. Basit bir mektuptu. Sadece bir merhaba. Küçük bir tanıtım. Ama oturup her kelimeyi tek tek yazmak ve hepsini özenle oluşturmak için zaman ayırmak bambaşka bir his verdi. Aceleci değildi. Hemen bir cevap almakla ilgili değildi. Zaman dilimlerinin pinponu ya da anında geri dönüşler tarafından belirlenmeyen bir bağ kurmaktı mesele.
Gerçek büyü, ilk yanıt geldiğinde gerçekleşti. Birkaç gün sürdü—o kadar uzun ki mektubumu neredeyse unutmuştum—ama geldiğinde, verilen cevabın düşünceliliği beni şaşırttı. Karşımdaki kişi kelimelerimi dikkatlice okuyup aynı özenle cevap yazmış gibiydi. Bu, sadece mekânı değil zamanı da aşan bir sohbet gibiydi.
Aldığım cevap sıradan bir sohbet ya da kısa cümlelerden ibaret değildi. Hikâyelerdi. Düşüncelerdi. Başka birinin hayatına ve düşüncelerine açılan bir bakıştı. Sanki tamamen farklı bir dünyaya açılan küçük bir pencereydi ve sadece hız ve kolaylığa bel bağlasaydım, bu pencereye ulaşamazdım.
Mektup yazmaya devam ettikçe, her yeni mektup için daha çok heyecanlanmaya başladım. Her gün gelen kutumu kontrol ediyordum, yeni bir cevap gelip gelmediğini merak ederek. Ve mesele sadece cevaplarda değildi. Yazma deneyimindeydi—bir mektubu özenle oluşturmak, samimi bir şey paylaşmak, kişisel bir düşünceyi iletmek, bazen sadece o güne dair basit bir fikir bile olsa. Dünyaya biraz farklı bakmaya başladım, biraz yavaşlayarak daha önce fark etmediğim küçük şeyleri görmeye başladım.
Sonra, beklenmedik bir şey oldu: Dünyanın dört bir yanındaki, iletişim kurmayı asla hayal edemeyeceğim insanlara ulaşmaya başladım. Yeni dostlukların filizlenmesi inanılmaz heyecan vericiydi. Japonya’dan bir mektup. Brezilya’dan bir cevap. Dünyanın her köşesinden uçuşan mektuplar, gönderme ve alma eyleminin basitliğiyle birbirine bağlanıyor, bitmek bilmeyen bir zincirin halkaları gibi. Farklı kültürlerimizi ve hayatlarımızı birbirimize anlattık ve hepsinden de öte, hayatın anlamı hakkında düşüncelerimizi paylaştık. Mesafe önemli değildi. Yazmak için geçen süre önemli değildi. Önemli olan bağın kendisiydi.
Şimdi, Slowly ile yaşadığım deneyime geriye dönüp baktığımda, iletişime bakış açımın ne kadar değiştiğini fark ediyorum. Bu sadece bir mesajın hızı ya da aciliyetiyle ilgili değil. Bazen durup düşünmek, yazmak, seçtiğimiz kelimeler üzerine derinlemesine düşünmek ve bu kelimelerin zaman ve mekânı aşıp bir başkasına ulaşmasına izin vermekle ilgili. Bu telaş ve koşuşturmayla dolu dünyada, Slowly bana sabrın büyüsünü ve beklemenin harika sihrini görmeme yardım etti.
Yavaş bir bağla,
Daisy